CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası

15/03/2008 den Beri Sizinleyiz...
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Kıyamet Seçimi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 415
Yaş : 37
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 14/03/08

Özel Profil
Başarı Puanı:
Kıyamet Seçimi Left_bar_bleue100/100Kıyamet Seçimi Empty_bar_bleue  (100/100)
Tuttuğunuz Takım: Galatasaray

Kıyamet Seçimi Empty
MesajKonu: Kıyamet Seçimi   Kıyamet Seçimi EmptyÇarş. 04 Haz. 2008, 20:35

KIYAMET SEÇİMİ
Karanlığın arasından
hafifçe süzülen ışık çizgisinin içinde bir çocuğun yüzünü görene kadar
sonsuz bir huzurun içindeydim. Kirden keçeleşmiş saçları ve pasaklı
yüzüyle endişeyle bana bakan çocuğun gençliğinin verdiği masumiyet
ifadesi hala yüzündeydi.

“Bayım iyi misiniz?”

Yerde
asfaltın üzerinde yattığımı anlayıp hızla doğruldum. Çöplerle
mahremiyeti bozulmuş çıkmaz sokaktaydım. Tanrı şahidimdir nerede
olduğumu da bilmiyordum.

“Burası neresi çocuk?”

Çocuğun yüzündeki korku yerini şaşkınlığa bıraktı. “Samet Paşa çıkmazı...”

“Hangi şehir?”

“Tabii ki İstanbul bayım!”

“Teşekkürler çocuk.” İstanbul mu?

Sokaklar,
caddeler, dükkanlar, insanlar bana hiçbir şey ifade etmiyorlar. Bir
ismim varsa dahi hatırlamıyorum. Bilmediğim yerlerde anlamsızca
dolanıyorum belki bir şeyler çağrıştırır diye...

Dükkanlarının önünde duran bir adam bana bakıyor.

“Levis, Diesel, Mavi Jeans ne ararsan var abi içeri buyurmaz mısın?”

İsimler
hiçbir şey ifade etmiyor. Tek gördüğüm benim bacağımdaki pantolon ile
vitrindekilerin aynı olduğu. Üzerimdeki kıyafetler çevremdeki
insanların çoğu ile benzer... Genelde genç insanların giydiklerine
benziyor. Fakat nasıl göründüğümü bilmiyorum.

Köşeyi dönen
büyük beyaz renkli kamyon dikkatimi çekiyor. Sanki onda beni çağıran
bir şeyler var. Kamyon önümden geçerken parmak uçlarımdan enseme kadar
yayılan bir karıncalanma bedenimin titremesine neden oluyor.

Anlamadan
kamyonun arkasından bakarken sanki gözümün önünde bir ışık patlaması
oluyor. Salakça geriye yuvarlanırken boş zihnime tek bir kelime
doluyor; Ezekiel...

Serdar o gün saatin alarmı ile uyandı. Her
zaman yaptığı gibi mutfağa yollandı ama bugün canı bir şey yemek
istemiyordu. Hazırlanıp işe gitmeye karar verdi. Dairesinden çıktı ve
rahat adımlarla merdivenlerden inmeye başladı.

Yanında iki polis memuru ile yukarıya koşturan kapıcısı Yakup Efendi'yi gördüğünde şaşırdı. “Hayırdır Yakup, ne oluyor?”

Yakup
Efendi ve polisler ona aldırmadan yukarı çıkmaya devam ettiler. Serdar,
Yakup Efendi'nin onu sallamamasına kızdı. “Yukarı çıkıp neler döndüğünü
anlamasam mı?” diye bir süre düşündükten sonra o kadar da merak
edilecek bir şey olmayacağını hissederek yoluna devam etti.

Temiz
havaya çıktığında derin bir soluk aldı. Her gün yaptığı gibi gazete
almak yerine doğruca arabasına yöneldi. Gazetelerde de doğru dürüst bir
haber olmadığı düşüncesi ile hareket etmişti.

Serdar hiç
evlenmemişti ve bir kadınla düzgün bir ilişki yaşamamıştı. Onun
hayatında tek bir sevgilisi vardı, karşısında duran 88 model BMW 3.18
is... Fakat bu tuhaf günde arabasına binmek istemedi. Zaten fazladan
kırk beş dakikası vardı. İşine yürüyerek gitmeye karar verdi.

Kavşaktaki
ışıklarda kendisi için yeşilin yanmasını beklerken bir ara sokaktan
kendisini gözleyen beyaz takım elbiseli adamı fark etmemişti...

“Hey
sana diyorum. Burasını evin mi zannettin?” Sanırım biri bana
sesleniyordu. Neler olduğunu anlamıyordum. Ellerimle başımı ovuşturarak
ayağa kalkmaya başladım.

Bana bakışlarında kızgınlık okuduğum adama, “Üzgünüm ben ne olduğunu anlayamadım.” diyebildim.

“Hasta mısın?”

“Bilmiyorum. Bu bugün ikinci kez oluyor.”

“Bence bir doktora görünmelisin.” Adam daha sonra kaçarcasına dükkanına girdi.

Neden buradayım? Neden bir şey hatırlamıyorum? En önemlisi ben kimim?

Garip
bir şekilde bana doğru gelen ve el sallayıp bir kelime haykıran adama
bakakaldım. Tanıdık geliyordu ama nereden olduğunu çıkaramadım. En
azından benim bilmediğim bir şey biliyordu, ismimi. Çünkü haykırdığı
kelime; “Ezekiel”di...

Serdar iş yerine doğru yol almaya devam ediyordu. Sadece on beş dakika olmuştu ama sanki yürürken hiç zorlanmıyordu.

İş
yerinin kapısına geldiğinde bir süre durdu ve bekledi. Güvenlik
görevlisi ile konuşan bir çift beyaz takım elbiseli adam dikkatini
çekmişti. Uzun boylu olanı elindeki bir kağıdı görevliye gösteriyordu.
Omzuna vuran bir el hissetti ve hızla döndü. Karşısında uzun deri bir
palto giymiş boya küpüne düşmüşçesine gri renk giyinmiş bir adam vardı.
Adamın biçimli yüzü Serdar'ın zihninde tanıdıklık uyandırsa da adamı
tanımadığına bire on bahis oynardı.

Sertçe “Bir sorun mu var?” diye sordu.

Adamın hissiz yüzünde hiçbir değişiklik olmamıştı. “Kaçmanı istiyorum Serdar. Çabuk kaç!”

“Fakat neden?”

“Bunu
açıklayacak zaman yok ama şu beyazlı adamlar senin peşinde ve eğer
başarılı olurlarsa hiç başına gelmesini istemediğin şeyler olacak.”

Serdar
şaşırmıştı. Ne diyeceğini ya da ne yapacağını bilmiyordu ama adamı
dinlemesi gerektiğini hissetti. En azından bu adamın kim olduğunu
öğrenmek niyetindeydi. “Peki siz kimsiniz?”

Adam bu soru üzerine ilk kez hissizliğini bozup gülümsedi. “Koruyucu meleğinim...”

“Adımı
biliyorsun ve bana tanıdık geliyorsun ama ben senin kim olduğunu
bilmiyorum.” Beni tanıdığını iddia eden adamın ofisinde öfkeden
kudurmak üzereydim.

Adam benim bu tavrımı dahi ağırbaşlı bir
gülümseme ile kabullenip arkasına yaslandı. “Ezekiel sakin ol. Benim
Adnachiel. Eski dostun.”

“Adnachiel mi? Bana hiç bir şey çağrıştırmadığını söylersem kırılmazsın umarım.”

“Aslına bakarsan kırılmam. Sanırım buraya gönderilirken hafızanı silmişler. Gücünle ortalığı dağıtmaman için.”

İyice afallamıştım. “Gücümü kullanamamak, gönderilmek, hafızamı silmişler... Ne demek oluyor bunlar?”

Adam
koltuğuna iyice yerleşip bir süre yüzüme baktı ve melodik sesiyle
konuşmaya başladı. “Anladığım kadarıyla seni buraya Seraphiel yolladı.
Değişimi hissediyorduk fakat ne olacağını bilemiyorduk. Şimdi seni
görünce durumun ciddi olduğunu anlıyorum.”

Artık şaşırmıyor meraklanıyordum. Bu adamın hakkımda pek çok şey bildiğini anlamıştım. “Ne durumu? Lütfen devam et.”

Yüzünde
belirli belirsiz bir karamsarlık ifadesi ile devam etti. “Beklediğimiz
değişim gerçekleşmeye başladı. Zaten emareleri gözlemliyorduk. Fakat bu
kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştik. Sana daha fazlasını
anlatamam.”

Bakışlarımız kilitlenip kalmıştı. Masanın
üzerindeki üzerinde tuş takımı bulunmayan bir telefon çalmaya başladı.
Adam telefonu açıp, bir üstü ile görüşüyormuş gibi saygıyla konuşmaya
başladı. Ben de ne konuştuklarını anlamak için kulak kabarttım. Fakat
anlamadığım bir dilde ve fısıltı gibi konuştukları için söylenilenleri
çözemedim.

Adam telefonu kapattı ve yüzüme bir süre baktıktan sonra “Seni götürmem gerekiyor.” dedi.

Böyle sürüklenmekten hoşlanmamıştım. Sert bir şekilde “Nereye?” diye sordum.

“Elemiah'a gideceğiz ve görevinin bilmen gereken kısımlarını öğreneceksin.”

Artık
kızmaya başlamıştım; “Elemiah, Adnachiel, Seraphiel, Ezekiel, nedir bu
isimler? Hepsinde aynı tını var sanki. Bir ülkenin istihbarat teşkilatı
falan mıyız?”

Adnachiel neşeli bir bakışla beni süzdü. “Aslına bakarsan biz çok daha büyük bir patron için çalışıyoruz...”

Serdar'ın
kafası iyice karışmıştı. Bir onu harekete geçirmeye çalışan adama bir
kendisini arayan adamlara baktı. Harekete geçmesini sağlayan hareket
beyaz takım elbiseli adamdan geldi. Arkadaşının koluna vurup,
“Taharial! Bu o!” diyerek Serdar'ı işaret etti.

Serdar koşmaya
başladı. Bu saçma günde başına neler geldiğini anlayamamıştı. Daha dün
normal bir hayatı, düzenli bir işi ve sakin bir çevresi vardı. Sanki
bütün dünya çıldırmıştı...

Hızla koşmaya devam etti. Kendisini
uyaran adama ne olduğunu bilmiyordu. Gerçi onunda aklından zoru olduğu
kesindi. Ben senin koruyucu meleğinim, gibi saçma bir şey söylemişti.
Bir caddeye attı kendini, en azından burada kalabalığa karışabilirdi.

Dikkatini
ilk çeken yoldan gelmekte olan beyaz renkli bir tır oldu. Neden
olduğunu bilmese de aracı görür görmez kaçması gerektiğini anlayıp aksi
yöne doğru koşarak bir ara sokağa girdi. Ürkek bir tavşan gibi
kaçıyorum, diye düşündü ve derin bir nefes aldı. Bir süredir koşmasına
rağmen nefes nefese kalmamış olması da ayrı bir handikaptı.

Bir
süre durup düşünmek istedi. Neler oluyor, neden kovalanıyordu? Hiçbir
anlam veremedi. Hayatı boyunca hiçbir suç işlememişti. Neredeyse trafik
cezası bile almamıştı. Kimsenin işine karışmamış, hiç bir suça tanık
olmamıştı. Bütün bu olanların sabah merdivenlerde gördüğü polislerle
bir ilgisi olduğunu anladı. Geri dönmeli ve neler döndüğünü
anlamalıydı. Evinin de gözetleniyor olduğunu biliyordu. Ne yapması
gerektiğini düşünürken sokağın yukarısından sakince yaklaşan ayak sesi
ile irkildi.

Siyah takım elbiseli bir adam gülümseyerek
kendisine yaklaşıyordu. Vücudundaki tüm sinirlerin yüksek gerilim hattı
gibi elektriklendiğini hissetmesine rağmen kaçamadı. Adamın yüzünün
güzelliği insan üstüydü ve açıkçası buna dalıp gitmişti.

Adam
sakince yaklaşıp elini tokalaşmak için uzattı. “Selam Serdar. Ben
Lucifer ve sanırım kafanı kurcalayan pek çok sorun var değil mi?”

Metalik
gri son model ve konforlu bir arabanın içindeydik. Nereye gittiğimizi
bilmiyordum ama binaları hızla geçiyorduk. İsminin Adnachiel olduğunu
söyleyen adam yanımda oturuyordu. Yüzüme bakmıyor, sürekli elindeki çok
kalın kitabı okuyordu. Adamla konuşmak daha çok şey öğrenmek
istiyordum.
“Nedir o kitap?”

Bakışlarını yavaşça kaldırıp baktı. “Kutsal kitapların tümünü barındıran özel basım bir kitap.”

“Dindar birisin yani.”

Yine aynı sırıtışla yüzüme bakmaya devam etti. “Bilmem, galiba öyleyim.”

Şaşırmıştım. “Nasıl yani dindar mısın değil misin?”

Bakışlarını
yeniden önüne çevirip dalgınca “Bizim için bunun bir ölçütü olduğunu
sanmıyorum.” dedi ve daha kararlı bir biçimde ekledi “Ama hepimiz
yapmamız gerekeni yapıyoruz.”

Konuşmanın buraya doğru kayacağını düşünmemiştim. “Peki şu an neyi okuyorsun?”

“Kıyamet alametlerini...”

Başka
soru ya da cevap olmasını istemiyordum. Yeniden camdan dışarıyı
seyretmeye koyuldum. Güneş tepede altın bir hare misali parlıyordu.
Manzarayı seyretmeye devam ederken “Ne kadar güzel bir gün.” diye
yorumda bulundum.

“Umarım güneş batarken de aynı şeyleri düşünürüz.”

Bir
dakika daha yol almıştık ki aniden içimde bir ürperti oluştu.
Bakışlarım bir sokağın girişine kilitlenmişti. Orada bir şeyler
oluyordu ve kesinlikle beni rahatsız ediyordu. Elimi kapı tokmağına
uzatırken bir yandan şoföre bağırıyordum. “Arabayı durdur. Çabuk
arabayı durdur.”

Ani frenle öne savrulmama rağmen hemen
toparlandım ve kendimi dışarı attım. O sokağa doğru koşmaya başladım.
Arkamdan Adnachiel'in bağırdığını duyabiliyordum. “Ezekiel dur! Nereye
gidiyorsun?”

Ona aldırmadan sokağa daldım. İki adam
konuşuyordu, fakat siyah elbiseli olana dikkatli bakınca gözlerimin
önüne bir perde indi sanki. Görüş alanıma dolan sislerin arasından bir
şeyler görmeye çabalarken kulaklarımda iki kelime uğulduyordu; “Sabah
Yıldızı”

“Benden korkmana gerek yok,” dedi babacan bir tavırla Lucifer. “Anlatılan tüm o saçma sapan hikayeleri unut.”

Serdar'ın
gözleri şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. Karşısında duran doğaüstü
güzellikteki ve ışıltılı yüzün şimdiye kadar filmlerden ve hikayelerden
bildiğiyle alakası yoktu. “Bana neler olduğunu anlatabilir misiniz?”

Lucifer gün doğumu gibi berrak bir gülümsemenin ardından “Tabii ki zaten buraya bu amaçla geldim.” dedi.

Serdar
artık daha rahattı. Alaycı bir biçimde “Ne yani bana yardım mı
edeceksin?” dedi ve ekledi “Bense senin insanları kandırıp kötülüğe
sürüklediğini sanırdım.”

Lucifer bir kahkahanın ardından; “Bu
söylediğini benim için yapan insanlar olduğu için uzun zamandır bu işi
yapmıyorum.” dedi ve ekledi, “Serdar bir ölü için çok neşeli bir
adamsın.”

Serdar bir darbe yemiş gibi hissetti. Konuşmaya çalıştığında ağzından tek çıkan anlamsız kelimeler oldu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.cennetforum.tk
 
Kıyamet Seçimi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası :: Sohbet-Eğlence Bölümleri. :: İlginç & Korku-Dehşet +18 :: Korkunç Anılar-
Buraya geçin:  
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar