CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası

15/03/2008 den Beri Sizinleyiz...
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 415
Yaş : 37
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 14/03/08

Özel Profil
Başarı Puanı:
Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Left_bar_bleue100/100Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Empty_bar_bleue  (100/100)
Tuttuğunuz Takım: Galatasaray

Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Empty
MesajKonu: Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem   Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem EmptyÇarş. 04 Haz. 2008, 20:34

Uzaydan gelen mesajlar. İlaç özelliği olan su. Bir metal parçasından
elde edilen sınırsız enerji. Güneş sisteminin kenarındaki devasa cisim.
Bütün bu gerçek dışı görünen olaylar bilimsel birer gözlem ama
açıklaması yok...


1) PLASEBO ETKİSİ


Plasebo
etkisinin gücünü anlamak için şu deneyi evde bile
gerçekleştirilebilirsiniz. Günde birkaç kez, birkaç gün boyunca birinin
canını yakın. Deneyin son gününe kadar ağrıyı morfin ile kontrol altına
alın. Bu son gün morfin yerine tuzlu su kullanın. Sonuçta tuzlu suyun
ağrıyı azalttığını göreceksiniz.

Buna plasebo etkisi denir.
Nasıl olduğu bilinmemekle birlikte bu etki çok güçlü olabiliyor. Söz
konusu deneyi İtalya'da Turin Üniversitesi'nden Fabrizio Benedetti
yürüttü. Benedetti, son yaptığı deneyde, son gün tuzlu suya morfinin
etkisini bloke eden "nalokson" kattı. İlginç olan tuzlu suyun ağrı
kesici özelliğinin yok olmasıydı.

Bütün bunların anlamı nedir?
Doktorlar plasebo etkisinin onlarca yıldır farkında. Ve nalokson
katkılı sonuç, plasebo etkisinin bir şekilde biyokimyasal bir özelliği
olduğunu gösteriyor.

Bu deneyden elde ettiği sonuçlardan
destek alan Benedetti, Parkinson hastalarında plasebo etkisini
araştırdı. Tuzlu suyun plasebo etkisinin hastalarda titreme ve kas
sertliğini azalttığını gören (Nature Neuroscience, vol 7, p 587)
Benedetti ve ekibi, hastalara tuzlu su verirken beyinlerindeki
nöronların faaliyetlerini ölçtü. Deneyde "sub-thalamik çekirdek"teki
nöronların tuzlu su verildikçe daha az tetiklendiği anlaşıldı. Bu
şekilde hastalığın semptomları düzelirken nöron faaliyetleri de
azalıyordu.

Benedetti bu deneyden elde edilen sonuçları şöyle
değerlendiriyor: "Burada neler olup bitiğini öğrenmek zorundayız. Ancak
bir şey kesin: Beklentiler ve terapötik sonuçlar arasındaki ilişki,
beyin-beden etkileşimini anlamak için mükemmel bir model oluşturuyor.
Şimdi bilim adamları plasebo etkisinin nerede ve ne zaman devreye
girdiğini anlamaya çalışıyor. Hastalıklar farklı da olsa altta yatan
mekanizma aynı olabilir. Ancak bu şu anda bilmiyoruz"




2) UFUK PROBLEMİ


Evren
anlaşılmaz bir şekilde tekdüzedir. Görülür evrenin bir ucundan
diğerine, uzayı bütünü olarak incelerseniz, kozmosu dolduran mikrodalga
geri plan radyasyonunun sıcaklığının her yerde aynı olduğunu
görürsünüz. Bu ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir; ancak bir uçtan
diğer uca mesafenin 28 milyar ışık yılı olduğu ve evrenin 14 milyar
yaşında olduğu düşünülürse, bu sonucun ne denli anormal olduğu ortaya
çıkar.

Hiçbir şey ışık hızından daha hızlı değildir.
Dolayısıyla ısı radyasyonunun, big bang sırasında ortaya çıkan soğuk ve
sıcak noktalar arasındaki farklılığı eşitlemek için iki ufuk arasında
yol alması mümkün görünmüyor. Bu "ufuk problemi" kozmologların başını
ağrıtan en önemli problemlerden biri. Bu yüzden "enflasyon- genişleme"
gibi akıl sınırlarının dışına taşan açıklamalarla problemi çözmeye
çabalıyorlar.

Ufuk problemini çözmek için big-bang'den hemen
sonra evrenin aşırı bir hızla genişlediğini varsayabilirsiniz.
Cambridge Üniversitesi'nden astronom Martin Rees , "Enflasyonun bir
açıklama olarak kabul edilebilmesi için, gerçekten meydana gelmiş
olması gerekir" diyor.

Dolayısıyla enflasyon bir gizemi
çözerken bir başkasının oluşumuna zemin hazırlıyor. Işık hızındaki
farklılıklar da ufuk sorununu çözebilir. Ancak "Niçin" diye
sorulduğunda bu açıklama çok yetersiz kalıyor. Sonuçta geri plan
radyasyonunun tekdüze sıcaklığı bir anormallik olarak açıklama
bekliyor.


3) AŞIRI-ENERJİK KOZMİK IŞINLAR


10
yıldan daha uzun bir zamandır Japonya'daki fizikçiler varolması mümkün
olmayan kozmik ışınları gözlüyorlar. Kozmik ışınlar, evrende ışık
hızına yakın bir hızda yol alan parçacıklardır *çoğunlukla proton,
fakat bazen de ağır atom çekirdeği şeklinde- . Dünya'da tespit edilen
bazı kozmik ışınlar, süpernova gibi şiddetli olaylar sırasında üretilir
-hâlâ en yüksek- enerji parçacıklarının kökeni bilinmiyor- ve bunlar
doğada görülen en enerjik parçacıklardır. Ancak gerçek gizem bu
değildir.

Kozmik ışın parçacıkları uzayda yol alırken, evreni
dolduran düşük enerjili fotonlarla çarpışarak enerjilerini yitirirler.
Einstein'ın özel görelilik kuramına göre bizim galaksimizin dışındaki
bir kaynaktan çıkıp Dünya'ya gelen kozmik ışınlar, o kadar fazla sayıda
enerji azaltıcı çarpışmaya maruz kalır ki, bunların maksimum olası
enerjisi 5 x 10 19 elektronvolta çıkar. Buna Greisen-Zatsepin-Kuzmin
sınırı adı verilir.

Ne var ki son 10 yılda, Tokyo
Üniversitesi'nden Akeno Giant Air Shower Array adı verilen 111 parçacık
dedektörü, GZK sınırının üzerinde birkaç kozmik ışın tespit etti.
Kuramsal olarak bunların, enerji yitirmemiş olmaları için, bizim
galaksimizin içinden gelmesi gerekir. Ancak astronomlar galaksimizin
içinde bu kozmik ışınların gelmiş olabileceği bir kaynak bulamadılar.
Peki bunlar nereden geliyordu?

Bir olasılığa göre Akeno
sonuçları yanlış olabilir. Bir diğer olasılık ise Einstein'in yanılıyor
olmasıdır. Einstein'ın özel görelilik kuramına göre uzayın her yönde
aynı olması gerekir. Ancak parçacıkların bazı yönlere doğru daha kolay
yol alması durumunda ne olacak? O zaman kozmik ışınlar enerjilerinin
daha fazlasını koruyabilir ve GZK limitlerinin dışına çıkabilir.

Arjantin,
Mendoza'daki Pierre Auger deneyindeki fizikçiler de bu sorun üzerinde
çalışıyor. 3000 kilometre kare üzerine yayılan 1600 dedektörden
yararlanan bilim adamları, gelmekte olan kozmik ışınların enerjilerini
tespit ederek Akeno sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını
sağlayabilecekler.

İngiltere, Leeds Üniversitesi'nden astronom
Alan Watson *aynı zamanda Pierre Auger projesinin sözcüsü- doğru iz
üzerinde olduklarına inanıyor: "10 20 elektrovolt'ta bazı olayların
olduğu konusunda hiç kuşkum yok. Beni ikna edecek çok sayıda örnek
mevcut. Burada soru şu: Bunlar nedir? Gelmekte olan kaç tane parçacık
var? Bu bilgilere ulaşmadan olayı açıklamamız imkansız"



4) BELFAST HOMEOPATİ SONUÇLARI


Belfast'taki
Queen's University'den farmakolog Madeleine Ennis, homeopatiyi şiddetle
eleştirenlerin başında geliyor. Kimyasal ilaçların sulandırılması
esasına dayanan homeopatik yöntemde, tek bir ilaç molekülü içermeyecek
noktaya gelinceye kadar sulandırılma devam etse dahi suyun iyileştirme
özelliğini koruduğu iddia edilir. Ennis bu inanışa karşı çıkarak
homeopatinin hiçbir işe yaramadığını kanıtlamaya çabalıyor.

Ennis,
son yazdığı makalede, enflamasyon durumunda ortaya çıkan insan
akyuvarları üzerinde aşırı sulandırılmış histaminin etkilerini
araştırdığı deneyden elde ettiği sonuçları açıkladı. Bu bozofiller,
hücre saldırı altındayken histamin adı verilen maddeyi salgılar. Bunlar
bir kez salgılandığı zaman, histamin bozofillerin daha fazla
salgılamasını engeller. Farklı laboratuarlarda tekrarlanan bu çalışma
homeopatik eriyiklerin - o kadar sulandırılmış oluyorlar ki tek bir
histamin molekülü içermiyorlar- histamin gibi etki yarattığını ortaya
çıkartmış. Bu sonucun üzerine Ennis bu etkinin yok sayılamayacak kadar
gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kalmış.

Bu nasıl oluyor?
Homeopatlar kömür, örümcek zehiri gibi maddeleri etanol içinde
eriterek, bu "ana eriyik"i su ile tekrar tekrar sulandırıyorlar.
Sulandırma düzeyinden bağımsız olarak homeopatlar, orijinal ilacın su
molekülleri üzerinde iz bıraktığını iddia ediyorlar.

Ennis'in
niçin konuya kuşkuyla yaklaştığını anlayabiliyoruz. Kaldı ki homeopatik
tedavinin, geniş kapsamlı, plasebo-kontrollu klinik bir deneyde bugüne
dek yararlı olduğu kanıtlanmadı. Ancak Belfast çalışması (Inflammation
Research, vol 53, p 181) bazı şeylerin "etkin olduğunu" gösteriyor.
Enis bu konuda şöyle konuşuyor: "Bulgularımızı açıklamakta
zorlanıyoruz. Dolayısıyla başkalarını ileri deneyler yapması için
teşvik ediyoruz. Eğer bu ileri deneylerde sonuçlar olumlu çıkarsa kimya
ve fiziği yeniden yazmamız gerekebilir."



5) KARA MADDE


Yerçekimi
konusundaki bilgilerimizi galaksilerin nasıl döndüğü konusuna
uyarladığınız anda ortaya yeni bir problem çıkar, çünkü galaksilerin
hızla birbirlerinden ayrılması gerekir. Galaktik madde merkezi bir
nokta etrafında yörüngeye oturur, çünkü bunların karşılıklı
kütleçekimsel cazibesi, merkezcil kuvvetler yaratır.Ancak galaksilerde,
gözlenen dönmeyi yaratacak miktarda kütle yoktur.

Washington
D.C.'deki Carnegie Enstitüsü Yeryüzü Manyetizması Bölümü'nden astronom
Vera Rubin, 1970'li yılların sonlarına doğru bu anormalliği tespit
etti. Fizikçilerden gelebilecek en anlamlı tepki, görebildiğimizden
daha fazla kütlenin varolabileceği doğrultusundaki önermeydi. Burada
sorun bu "kara madde"nin ne olabileceği konusunda kimsenin bir fikri
olmamasıydı.

Şu anda hâlâ bu soruya kimse yanıt veremiyor.
Bilim adamları kara maddenin ne tür parçacıklardan oluşabileceği
konusunda çok sayıda önerilerde bulundularsa da, bu konuda bir ortak
bir görüş söz konusu değil. Bu da bilim adına utanılacak bir konudur.
Astronomik gözlemlere göre kara madde evrendeki kütlenin yüzde 90'ını
oluşturmakla birlikte, insanoğlu bu yüzde 90'ın ne olduğunu
bilmemektedir.

Büyük bir olasılıkla kara maddenin ne olduğunun
bilinmemesinin en önemli nedeni böyle bir şeyin varolmamasıdır. Rubin
de gerçeğin bu olduğuna inanıyor: "Eğer seçme şansım olsaydı, geniş
mesafelerdeki kütleçekimsel etkileşiminin doğru olarak tanımlanması
için Newton'ın yasalarının değiştirilmesini talep ederdim."


New Scientist, 19 Mart 2005 - Çeviri: Reyhan Oksay
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.cennetforum.tk
maTea
Yeni üye
Yeni üye



Erkek
Mesaj Sayısı : 15
Nerden : Hollanda
Kayıt tarihi : 11/05/08

Özel Profil
Başarı Puanı:
Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Left_bar_bleue3/100Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Empty_bar_bleue  (3/100)
Tuttuğunuz Takım: Fenerbahçe

Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem Empty
MesajKonu: Geri: Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem   Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem EmptySalı 10 Haz. 2008, 14:27

bilimin bilgileri
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bilimin açıklayamadığı 5 gözlem
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
CennetForum || Paylaşımın Doruk Noktası :: Sohbet-Eğlence Bölümleri. :: İlginç & Korku-Dehşet +18 :: Korkunç Anılar-
Buraya geçin:  
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar